top of page

John Craxton: Mitlerin Yaşadığını Fark Ettiğinizde...

Güncelleme tarihi: 20 Tem 2023

Yağmurlu bir İstanbul günü...

Ramazanın artık insan vücudunu yavaşlatan etkisi...

Yoğun ve yorgun bir gün...

Tüm bunlara aldırmayarak -ya da önce aldırarak ama sonra umursamayarak- koşa koşa İstiklal caddesine doğru yola çıkıyorum. Serginin bitmesine daha 3 aydan fazla varken ben neden koşuyorum? Giderken bu sorunun cevabını bilmiyordum ama dönerken anladım. Meğer herkes için bir detay, Craxton ve benim için ise ortak bir nokta varmış ve ben de ona çekiliyormuşum....

İşte yağmur çamur demeden gittiğim bu sergi Meşher'deki John Craxton "Işığın Peşinde" sergisi. Sergiyi küratörü Ian Collins eşliğinde gezeceğim. Craxton aslen Britanyalı ama kendini, ilhamını ve yaşamı Ege Adalarında bulmuş. Orada yaşamış, en güzel eserlerini orada vermiş. Sergiye adım atarken bundan fazla bir bilgim yok, sıfırdan bir eser ve sanatçı keşfine açığım. Çok sevdiğim Postacılar sokaktan içeri kayar gibi girip kendimi John Craxton'un dünyasına bırakıyorum.

Önce sergini adı dikkatimi çekiyor. "Işığın Peşinde" ya da daha meramını anlatan bir çeviri ile "Işığa çekilmek". Uzun zamandır Jung'un gölge konseptiyle ilgilenen biri olarak bu Işık ve gölge dikotomisine dair bir şey beni karşılayacak mı merak ediyorum. Ben gölgenin peşindeyim, anlaşılan Craxton ise ışığın! Buradan bir şey çıkar mı?

Oradan bir şey çıkar mı bilmiyorum ama duvardaki otobiyografisini okuyunca bir şeyi anladım: karşımda bana hiç benzemeyen bir insan var! Hayatında hiç sınava girmemiş, kendi eserlerini bile bitirmek zorunda hissetmemiş, yaşamayı sanatından daha üstün tutan biri! Hiç benlik değil ama bu bana bir tür keyif veriyor. Sanki yine gölgeme çekiliyor gibiyim, tek fark artık gülümsüyorum.

Daha sonra Ian Collins eşliğinde eserleri gezmeye başlıyoruz. Duvarlar sarı ve mavi renklerde boynamış. Sarılar Craxton'un Ege adalarında verdiği eserleri kapsarken maviler ise kıta Avrupasında geçirdiği ona karanlık günlerde verdiği eserleri kapsıyor.

Eserleri incelerken çok ilginç bir şey duyuyorum: Craxton'un Ege adalarında en çok etkilendiği şey mitlerin Homeros'tan beri, neredeyse 4000 yıldır değişmeden süregelen varlığıydı.

O mitlerle göz göze geldiği anı şöyle anlatıyor:

Denizci arkadaşı Minos sarayının altında zeybek (zeibekiko) oynarken ters çevrilmiş bir sandalyenin üzerinden geri parende atmıştı. John bu hareketle Knossos boğa güreşçisi freskleri arasındaki bağlantıyı keşfetmişti. Dört bin yıla yayılan bir halk geleneğinin huzurunda olduğunu anlamıştı. Boğa sıçrayışı farklı formlarda devam ediyordu. Zaman geçmiş, buradan farklı kültürler, devletler, insanlar, mevsimler geçmiş, hepsi yitip gitmiş ama boğa sıçrayışı varlığını sürdürmeye devam ediyordu. Craxton geçmiş ve geleceğin iç içe geçişini anda görmüştü.




Bu hikayeyi duyunca çok şaşırdım, çünkü ben de benzer bir anı yaşamış ve ondan gözümü alamamıştım. İstanbul'da bir mahalle ortasında, Fatih Sultan Mehmet'in yırtıcı kuşlarını yetiştiren bir yeniçeri ağasının kabrinin orada, 500 sene sonra hala şehrin en yetenekli kuşlarının toplandığı bir kuş pazarı açıldığını fark ettiğimde, geçmişin hiç de geçmiş olmadığın, süregeldiğini, bir bağın hiç kopmadan geçmişten geleceğe kimse farkında olmaksızın uzandığını fark etmiştim. Ben bu göz göze geldiğim şeyin kolektif bilinçdışı olduğu kanısına varmıştım. O anı ve onu fark etmenin benim hayatıma getirdiği coşkuyu unutamam. Bu açıdan Craxton ile benzer bir deneyim yaşamış olmamız beni mutlu etti. Tek değildim, deli ya da melankolik de değildim, geçmiş bugünde hala hüküm sürüyordu ve ben gibi Craxton da bunu farketmişti. Demek ben o gün bu sergiye bunu görmek için koşuyormuşum!

Üst katta ise başka bir sürpriz vardı. Biliyorsunuz Girit'in Minatour ve labirent miti meşhur ve bunu çok severim. Herkes Girit'te gerçek bir labirent olduğunu düşünsede bugüne kadar izi hiç bulunamamış. Labirentler çok ilgimi çekiyor ve tabiri caizse onlara çekiliyorum. İşte hal böyleyken Craxton'un bir labirent betimi ile karşılaştım. Eserde büyükçe bir ağaç vardı, yapraklarına bakarken bu labirente benziyor diye içimden tam geçirmiştim ki Ian Collins bunun bir hayat ağacı içindeki bir labirent olduğunu söyledi!

Carxton'un buradaki mesajına bayıldım; belki de o Girit'te toprak altında aradığımız labirent aslında kendi hayatlarımızdaydı. Her birimizin hem de!



İşte böyle... Yolda giderken niye bu sergiye gitmeye dair bu kadar kuvvetli bir his hissettiğimi bilmiyordum. Ama dönerken öğrenmiştim. Orada bana hiç benzemeyen ama benimle benzer sezileri, hisleri olan geçmişi ve geleceği iç içe kavrayan ve labirentler konusunda da hayli bilge bir adam vardı! Tanışamamız gerekiyordu, ve tanıştık! Tanıştığımıza çok memnun oldum Mr. Craxton, sizi en iyi ben anlarım! Ve evet o 4000 yıllık mit'in hala devam ettiği konusunda da çok ama çok haklısınız!

Not 1: Son olarak bu yazıyı fazlaca yağmur ve rüzgar yememe rağmen gecenin bir vakti yazıp yayınlamamdan anlıyorum ki sanat ruhumu gerçekten besliyor! Sanatçıların işleri, ilhamları, hikayeleri ve tutkuları ben de bir şeyleri ateşliyor ve canlanıyorum. Bu vesileyle bu sergiyi hayata geçiren herkese, Meşher'e ve bu akşamki anlatımından ötürü Ian Collins'e teşekkür ederim.

Not 2: Sergiyi 23 Temmuz 2023 tarihi sonuna dek Ä°stiklal Caddesindeki MeÅŸher sanat galerisinde gezebilirsiniz.



Mekanın Ruhu Bloga Abone Olun

İletişim bilgilerinizi bırakın ve blog yazılardan, turlardan ilk siz haberdar olun.

Teşekkürler!

bottom of page